4 Kasım 2009 Çarşamba
Sanırım,Sanmışım
Hep sanardım zaten,hep...Halbuki çok fena sanmışım,büyüdükçe anlıyorum,Kimi zaman kendiliğimden kanmışım bunlara,kimi zamanda kandırmışlar hunharca.Bunların hepsini burada tek tek sayıcam ki başkalarıda kanmasın benim gibi.
Kuş gribi'ni bir kadın hastalığı sanırdım ilk zamanlarda(Argoda kuş:kadın cinsel organı)..Cinsel ilişkiyle ondan ona,öylece yayılıyo sanardım.Hemen önlemimi aldım ama o tv'lerdeki gibi maske takmak yerine 'seks orucuna' girdim.Nasıl bir ''cinsel insan'' olmuşsam o zamanlarda artık,aklım ordaymış hep.O öldürülen tavukların ne günahı var diyordum kendi kendime.Niye maske takıyolar diyordum,bütün kadınlar dezenfektemi edilecek şimdi? diye soruyordum kendime.. Meğer olay öyle değilmiş.Okudum öğrendim,döndüm bu 'geri dönüşümsüz' hatadan.
Bim ve Hatipoğlu gibi marketleri,market değilde, kadınların evlerinde yaptıkları pasta,börekleri götürüp 'gün' yaptıkları yerler sanardım.Kadınlar matinesi sandığım anlarda olmuştur.Ne biliyim oranın market olduğunu,hatta erkeklerinde girebildiklerini.Bizim sokaktaki bütün kadınlar toplanıp,önce hatipoğlun'a, ordanda bim'e giderlerdi ellerinde yiyeceklerle((meğer onları yolda yiyorlarmış)), sonrada yine torbalarla evlere dönerlerdi.Birgün annemle beraber gittim utana sıkıla,o zaman ögrendim ki bildiğim marketmiş lan bunlar.
Diş fırçalama olayım çok garipti.Günde 2 kez fırçalardım dişimi ama bildiğimiz fırçalama değil..Alırdım yumurtayı,onu fırçalardım,'ipana'yla..Sonrada demir çubukla 'tık-tık'diye vururdum yumurtaya.Ee noldu,dişimi fırçaladım.Evde yumurta bitince,paniğe kapılırdım ''olamaz dişlerim çürüyecek'' diye.. Bu olay,birgün yumurtayı tuvalette unutuncaya kadar sürdü.Sonra annem sorunca nedir bu diye,bir-bir haykırdım, yumurtaya yaptıklarımı.Annemde anlattı,cümleye, salak oğlum yok öyle birşey diye başlayarak..Öyle öğrendim.Tv'den,bunları öğrettiler bize.Ne hale gelmişim tv yüzünden.Benim suçum yokki,reklamlarda doktor bile yumurtayı fırçalıyodu...
'Sağ-sol zihniyetler yine çatıştılar' gibi haberler,duyumlar yüzünden solcuları beyninin sol,sağcılarıda beyinlerinin sağ taraflarını kullanan insanlar sanardım.O yaşta ne haberim olur benim,siyasetten,politikadan filan.Görmek istediğim gibi görmüşüm solu,sağı.Bu konuyuda hala daha tam olarak anlayamamakla birlikte,babama sorup doğrusunu ögrendim.
French Kiss..Yani Fransız öpücüğü.Bilmeyen yoktur yani.Kimse demesin,abi ben bilmiyorum,ben hiç yapmadım,utanırım ben,günah bunlar,yok benim dilim kısa filan ..Bahane uydurmayın,kabul edin,hepimiz yaptık işte.Ben sanardım ki,fransız öpücüğü,fransız bir kişinin,fransız olmayan bir kişiye verdiği öpücüktür.O tür hareketlerden uzak büyümüşüm yani napiyim,öyle sanmışım.Halbuki sonradan öğrendim,herhangi bir kişi,istediği herhangi bir kişiye verebiliyomuş bu öpücüğü..Bunuda şöyle öğrendim.Cafede oturuyorum balta gibi, yandaki çift 'yiyişiyo' ama ben bakmıyorum tabi, seslerden anlıyorum.Sonra dayanamadım bir bakış attım bunlara, sanki 'kerhanemi lan burası' diyordum gözlerimle...Hangisinin dili,kimin neresinde çıkartamayınca,hemen aralarına atladım ve uyardım,yasak değil mi lan bu diye.Çocukta bana anlattı,yok abi şöyle böyle dedi ve ben anında ikna oldum.Zaten gönlüm böyle olmasından yanaydı.Anında bir manita yaptım ve üzerinde bizzat denedim.Daha önceden zaten,ince belli bir fransız 'madam'la denemiştim.Aynı tadı aldım yani sorun yok,artık umarsızca öpüşebiliriz.
Beyaz Perde..Yani sinema.Ama ben beyaz perdeyi sinema değil,perdeci dükkanı sanırdım,Taç Perde gibi,Beyaz Perde...Bazen tv'de duyuyordum,beyaz perdenin unutulmaz isimleri filan diye,çok şaşırıyordum,ulan ne köklü perdeciymiş,çalışanları bile ünlü diyordum kendi kendime.Nerde bu dükkan,hangi semtte diye sorup soruştururken ögrendim beyaz perdenin sinema demek olduğunu.Önce bir süre utanç duygusu kapladı içimi ama fazla sürmeden geçti,pişkinliğim devam etti.
Ayşe Teyze..Yani reklamlardaki kızıl saçlı,o nasıl bir beyazdır yani isim koyamıyorum ama bembeyaz bir gömlek ve mavi etek giyen, Ace'ci kadın.O benim için ev hanımlarının süperkahramanıydı.Çok dandik bir efekti vardı ama,''cırt'' diye..Herhangi bir kadın, çarşafını asmaya kalkıştığı sırada çıkan cırt sesi,Ayşe teyzenin alarmıydı sanki.Hemen bi çanta dolusu ace'yle gelirdi,kurtarırdı annelerimizi bu cırt derdinden.Ama ben sanardım ki,annem balkonda çamaşırları asarken çamaşırlardan birisi 'cırt'lasa,ayşe teyze üşenmez,kalkar gelir.Tv'de bana öğretilen mantık buydu ve birgün evde atlayıp zıplarken,atletim cırt etti.Neden atlet onuda bilmiyorumya neyse.Olduğum yere çömeldim,ayşe teyzeyi beklemeye koyuldum.Hareket etmiyorum,çünkü olduğum yerden ayrılmam gerektiği düşüncesini benimsemişim.1 saat oldu yok,2 oldu yok..Sinirlendim başladım küfretmeye,ahlaksızca..Seni kızıl yosma filan,fena küfürler yağdırıyorum aklımın ve yaşımın yettiğince..Annem girdi bir hışımla odama,sus dedi sus,küfür etme artık,ayşe teyze diye biri yok.Annem onu dediği anda sustum bir anda,anlattı annem doğruyu,anladım hatamı,1 dakikalık 'utanç duruşu' sonrası tekrar eski halime dönmüştüm.
Altın Ayı ödüllü,porno sektörünün en kıllı,en fantastik yönetmen ve oyuncusu Şahin K.Ne sanabilirdimki Şahin abiyi.Ama işte seks filmleriyle filan alakam olmadığından dolayı,Şahin abi hakkında çok yanlış şeyler düşünmüşüm.Ben Şahin K. yı, çok uzun bir süre bir araba markası sanıyordum.Aklım sekste değil,arabalarda olduğundan,o ismi her duyduğumda araba aklıma gelirdi.Çünkü örnekleri vardı bunların.Mesela 'Ford Ka' diye bir araba var ya da 'Şahin S' diyede araba var.Benimde böyle düşünmem çok normaldi.Saf biriyim ben,saf dediysem içim temiz.Çok merak ediyordum,acaba nasıl bir araba,binmek için neler vermezdim filan diye hayaller kuruyordum ki..Liseye başladım.Porno cd lerinin havada uçuştuğu bir dönem.Benimde payıma bir cd düştü.Bir baktım,yönetmen Şahin K.Gözümü kapattım,bir daha açtım yine Şahin K. O gün eve en çabuk gittiğim gündü,izledim ve bütün fikirlerim bir anda değişti.Araba filan değildi artık o.O artık bir fenomendi..Bu hatamıda böyle düzelttim.
Sanırım çok keskin hatalardan dönmüşüm.Bunları size anlattıktan sonra,yine içimi bir utanç duygusu kapladı,1 dakika nefesimi tuttum ve geçti.Yine aynı pişkinlğimle devam ediyorum...
8 Ekim 2009 Perşembe
TERSİM PİSTİR
Almışım lise kıyafetli manitayı yanıma tam kıvamına getiriyordum ki, bu lanet arabaların yolda giderken çıkardığı korna sesleri,küfür kıyamet filan,uyandım hiç istemesemde..Ve bu yüzden bu sabah sinirliyim, tersimden kalktım.
Ya bu dizi değilki devamı haftaya olsun, 40 yılda görülen bir rüya.Benim bu rüyadan uyanmama sebep olan arabalara bundan sonra zıttım arkadaş.Olmasın ya bu demir yığınları,herşeye zarar değil mi?Cebe zarar,insanlara zarar,hiç ummadığın bi anda arkadan vurup, sana havada takla attırmıyo mu?En çok ta çevreye zarar.Havayı deldiniz lan egzozunuzla.
Bu yüzden istiyorum ki heryer ağaç olsun, böyle sarkmış dallar olsun,mesela bakkala gidicem,asılıyim bi ağacın dalına tarzan gibi ondan ona ondan ona atliyim,alışverişimi yaptıktan sonra aynı şekilde evime gidiyim.Hem her daim fit bir vücudum olur, hemde o hep aradığımız doğayla içiçe, sakin ve bol yeşillikli bir ikamet yerimiz olur.Sevdim bunu.Hem'o ağacın altında manitayla' diye başlayan fantezilerimiz gerçek olur.Monoton bi hayattan kurtulmuş oluruz işte,hergün farklı bi aktraksiyon.
Monoton demişken aklıma geldi,hep aynı şeyleri yapıyoruz.Örnek veriyim,karşıdan karşıya geçerken önce sola sonra sağa sonra tekrar sola...Hassiktir lan.Önce sola bakarsam araba çarpmicagının garantisini veriyomusun bana?Hayır.O zaman niye bakıyorum.Al lan hep sağa bakıyorum,sol taraf umrumda değil,hareket çekiyorum onlara..
İşte böyle haykırmak istiyorum tüm gereksiz alışkanlıklara.Bıktım ya,öyle alışkanlıklar edinmişiz ki farkında değiliz.
Büyük olasılıkla hepmizin başına gelecek olan olaylardan bahsediyim ki destek çıkanım çok olsun.Buna örnekte düğün,salon düğünü..
Geçenlerde bir düğüne gittim,ilk defa gitmedim öncedende gidiyordum ama artık yaş ilerleyince,bir gün benimde evleneceğim aklıma geldi ve daha bi dikkatli izledim düğünü,hatta gözlemledim.
Şimdi öyle ayrıntılı anlatmıcam,işte gelinin dayısı şu kadar para taktı filan,oralara girmicem.Benim için önemli olan kısmını anlatiyim.
Bir insan ömrü hayatında kaç kez evlenirki?Herşey normal gidiyorsa, kadın bazen susmayı hatırlıyorsa 1 kez.Sadece 1 kez.Yani çok önemli bi mevzu bu düğün.Ama gel bunu birde düğün salonundakilere anlat.Bu özel arkadaşım, özel.Ama ordakiler için sadece bir düğün, evleninde, kim olduğu önemli değil ha,düğün işte.Herşey önceki düğünler gibi yazılmış çizilmiş.Önce gelinle damat alkışlarla gelecek,yerine oturacak,sonra bi anda dandik org'la o harika beste,o eşsiz şarkı, 'güvercin uçuverdi' çalacak ve herkes sahneye koşacak,arkada kalan çocuklar ezilcek,umursanmicak filan.Hayır imkanları olsa birisi çıkıp megafonla bagıracak,''gelin damat hadi lan kalkın gelin kameraya doğru dans edin''diye.Yönetecek yani düğünü.Ulan hani özeldi,hani bir daha yaşanmazdı,ben bunların hepsini her düğünde yaşıyorum.Ben olan biteni bileceksem eğer ne heyecanı kaldı lan bu düğünün.Soğuttunuz olum beni evlilikten.
Bir de düğün bittikten sonra hemen oraları süpürüp eski haline getirmiyolar mı?İşte o zaman çok kıl oluyorum.Yahu bıraksaydınızda bari pisliğimiz birkaç gün duraydı be.Hani başka birisi gecerken desinki ''aaa bu Cenk'in düğününden kalanlar''..O kadarcıkta ismimiz anılsın,hiçbişi anlamadım ki düğünden, beni tek heyecanlandıran kısmı gerdek anı, yoksa gerisi tırt yani.
En sinir olduğum anlardan biriside takı töreni.Herkes ayrı bi havada 'en iyi ben takıcam,çok iyi takarım filan'.Bide taktığını bağıra bağıra cümle aleme söylüyoya o pezevenk.Sanane ya ne taktıysam taktım niye sölüyosun.Dİyelim ki 100 lira taktım,nası seviniyo,nası bağırıyo, sanırsınki 100 lirayı geline değil ona taktım.Hayır benim anlamadığım her takılandan komisyonmu alıyo o adam?Neyse ama alıcam bir gün çizgisiz kağıdı.Nah hareketini aynen kopya edicem o kağıda,sonrada geline onu takıcam,şimdi ne diye bagırcaksın çok merak ediyorum.Bu yüzden karşıyım düğün salonlarına.
Ya birde nikahtaki şahitlik olayını kaldırsınlar bence.Bu zamana kadar en ufak bir aktifliğini görmedim.Allah aşkına birisi de, abi ben şahidim çok iyi para kırıyorum bu işten desin.Ya da ne biliyim ben şahidim çok sevap kazanıyorum desin.Boş iş.
Son olarakta bu internete karşıyım, ya eskiden ne güzel telgraf vardı, mektup vardı beklerdik böyle sevdiklerimizin yazdıklarını heyecanla.Telefonda yoktu,yeğenimiz olurdu sesini duymak isterdik,ama çok sıra vardı ve konusmak için sıra bize geldiğinde zaman o kadar ilerlemiş olurduki yeğenime şaşırıpta abi dediğim zamanlar oldu,öyle büyümüş kereta.
Ama ben hala mektup yazarım sevdiklerime.Arkadaşıma ''Nbr'' yazıp cevabını beklerim heyecanla..
3 Ekim 2009 Cumartesi
Mendilci Kız..
Bayramın 2.günü bakırköye gittim hayatımda ilk defa,garip ama gerçek.İşlerimi hallettim eve dönüyorum arkadaşımla,bayram diye daha yürümesini yeni yeni sökenler bile atmış kendini dışarıya,öyle kalabalık.İğrenirim kalabalıktan herkes ayrı telden çalar,sahildeymişçesine yürüyenler,telefonla konuşurken kahkahalara boğulanlar filan yani 'potansiyel katil' edasıyla yürüyorum onların arasında.Bir anda gözüme bişi takıldı kaldırımın kenarında..
Mendilci kız..
Ama öyle bildiğimiz dilencilerden,su satanlardan yada o lanet gül satan yılışıklardan değil.Öyle olmadığını o kadar belli ediyo ki,pişkin pişkin önündeki mendilleri satmaya çalışmıyor.Çökmüş dizlerinin üstüne,sermiş önüne selpakları,sesi bile çıkmıyor,öyle bir çabası yok çünkü belliki zorla orda oturuyor.Kim oturttu onu bilmiyorum ama onun bile tanımadığı akrabalarına küfür ettim o anda çünkü o adi insan kızın üstüne bide okul önlüğü giydirmiş..Sanki okula gönderiyormuş gibi, sanki kızını okutuyormuş gibi.Eminim o kız hayatında hiç okula gitme amacıyla giymemiştir o önlüğü.Kızın belkide hayali o önlüğü giyip okula gitmek.
Önlüğü görünce çıldırdım,nasıl sömürüyo duygumuzu o kızı oraya oturtan.Ailesinin günahını almak istemiyorum,belki babası yatalaktır belki hiç babasını görmemiştir, annesinin kazandığı yetmiyordur vs. Bunlar umrumda değil çünkü o kızın yeri orası değil,istemiyo orayı,orda oturup mendil satmayı.Zaten satmıyoda,önlüğü gören para atıyo.
O anda istedimki,bulsam bu kızı buraya oturtan şerefsizi,giydirsem önlüğü ona,sat ulan pezevenk sat,orası senin yerin...
O kalabalıkta,o tozda çamurda sen sat bakalım..
Umrumda değil ya ailesinin durumu.Ne yaparlarsa yapsınlar,hangi kötü yola düşüyosa düşsünler,annesi neyini veriyosa versin ama hiçbirisinin bedelini o kız ödememeli.O kaldırımda oyun oynamalı,gülmeli,eğlenmeli.Mendil satmak neymiş lan..Mendil satanları aşağılamıyorum ama o kızın işi mendil satmak değil,hele o parayı eve verip yardımcı olmak hiç değil.
O kız orda olmamalı,millet orda yürürken ayaklarıyla son anda ezmekten kurtardığı kız olmamalı o.
Bu işin kaşarı olmuş satıcılardan olsaydı belkide bu kadar zoruma gitmezdi o kızın durumu ama o kadar mutsuzki orda olduğundan.Para verenlere,yüzünü kaldırıpta bakamıyo bile.
O hayalini süsleyen önlük, bir giydimi bir daha hiç çıkartmak istemeyeceği o önlük şimdi kızın gözünde, basit, mavi bir kumaş parçası...
23 Eylül 2009 Çarşamba
Bir Ufo Gördüm Sanki ...
Ekin çenberleriyle başlayalım bunlar genelde bi gecede oluşan tarlaların üstündeki dev işaretlerdir hatta mel gibsonun oynadığını işaretler filmininde bile görürüz peki ya bu ekin çemberleri nasıl oluşur
1. gece dev bir ufo tarlanın üsüte gelir garip bi ışık çıkartarak bu şekileri oluşturur
2. insanlar birbirlerine şaka olsun dieye yada medyanın ilgisini çekmek içi bu karmaşık e mükemmel şekilleri yaparlar
bilemicem ama bazı araştırmacılar bu ekin çemberlerindeki şifreyi çözmeye çalışıyorlar ve çok şaşırtıcı şeyler buldular ama neyse uzatmiyim konuyu.
Nazca çizgileri peki onlara ne demeli tanrının arabaları

Yine bi bilinmez kristal kafatasları. Mükemmel bir işcilikle yapılımış kafatasları yapımında büyük ihtimalle kauçuk kullanıldı zımparayla yapılması için bir insanın hiç durmadan sabah, akşam 300yıl hiç durmadan çalışması gerekiyor... kafataslarıının elektriksel alanı arttırdığıda tespit edilmiştir.
Kızılderili ve maya efsanelerinde 13 krıstal kafatası dünya dışı valıklar tarafından dünyaya bırakılmıştır ve insalık hakkında önemli bilgiler içermektedir iki halkın benzer biryanıda mesajın anlaşılacağı tarih 2012 yılı olmasıdır. araştırmalarda kafataslarının yaşıda tespit edilememiştir. Mısırda bir tapınakta elerinde ampül olan adamlar bu ampüllerden cıkan kablolar ve kabloloarın gittiği birde jenaratör resmi bulunmaktadır. peki insanın yaşamadığı dönemlere ayit insan parmağı fosili .... pek çok şey var bu yazının sonucunun cıkmayacağı gibi.. Bilinmesi gereken insanların pek çok şey bildiğini sanmamasıdır aslında bu dünyada okadar ufak, bencil, egoist, lanet olası pisliklerizki.... Ağırmı oldu ne....
21 Eylül 2009 Pazartesi
Kızıl Mevsim
Sonbaharı memur ayı olarak görürüm hep yazın hareketliliği biranda biter, yoğunluk artar, hava soğur, yağmurlar başlar, yapraklar dökülür günler kısalmıştır. Peki ya kış...... Kış, sonbahara göre daha durgun gibi gözükür ama aslında daha hareketlidir daha canlıdır neyse bunuda daha sonra istanbula karlar düşerse yazarım ....
Yağmurlar yağarken kahve içmek, üzerinde yeni dolaptan cıkardığın kazağınla bi cafede yada nargile tütürerek ( bol dumanlısından ) bunları yağmuru ve görebildiğin biyerden içmek. Yada
Ben sonbaharda kızıl saçlı kızın gelmesini beklerim çünki sonbahaın rengi soluk sarı ve kızıldır sonbahar kızıda düşen yapraklar gibi kızıl olmalıdır ve sonbaharı unutturan bir gülüş çıkmalıdır aniden seni görünce (gerçi bu gülüş her mevsim ilaç gibi gelir isnanlara). Sevgilinle yine ve yeniden neskafe içip birazda soğuktan sana sokulan sevgilinle ve gelicekten bahsetmek gerekir birlikte cıkacağınız seyahatlerden çekeceğiniz fotoğraflardan bahsetmek......
İ işte bence sonbahar budur hızlı geçen yazdan sonra insanın nadas dönemidir ......
20 Eylül 2009 Pazar
11 AYIN SULTANI RAMAZAN
Yüce ramazan bayramına girdiğimiz bugünü tüm islam alemine hayırlara vesile olması dileğiyle yazıma başlıyorum.
Ramazan ayına kadar insan hem nefsi hemde şeytanla sınanmaktadır. Bir hayır yapmak istese bu iki düşman hemen sözü kendi eline alıp o hayırdan geri döndürmek ister.Bu nedenledir ki üzerindeki yük ikiyken bire düşürülmüş olan bu ayda insan nefsiyle baş başa kalmış ve büyük bi yük olan şeytan bağlanmıştır.
Ramazan ayı bilindiği gibi üzerimize farz kılınmış olan orucun tutulduğu aydır. Kendimizi sahurdan Akşam ezanına kadar yemeden içmeden keser ve bu sayede hem aç ve açıktakilerin halini anlar hem de 11 ay boyunca fazlasıyla zorladığımız midemizi bi nebze rahatlatmış oluruz. Bunların yanında orucun bir yönü daha vardır ki insan boğazına sahip olduğu gibi eline ve diline de sahip olmalıdır.Dil yönüyle kötü sözden, fitneden, iftiradan, yalandan kendimizi uzak tutmalı ve bu sayede çevremizdekileride bizden gelicek bi kötülükten korumuş oluruz.Elimiz yönüyle bakıcak olursak insan her işini mutlak derecede eliyle yapmakta ve ihtiyacını eliyle gidermektedir.Kimi zaman hakkı olmayan bir malı çalar, kimi zaman koklamak için bir gülü tutar.Bu nedenledir ki elimizi bizi kötüye ulaştırıcak olan herşeyden uzak tutmalı hayır işlemek için kullanmaya özen göstermeliyiz.
Sahabe efendilerimizden birinden rivayet edilir ki; ''Peygamber efendimiz (sav) vefat ettikten sonra insanlar midelerini tıka basa doldurmaya başladılar.Mideleri doldu azgınlaştılar ve imanları zayıfladı.'' Bu sözden de anlayacağımız üzere çok yemek insanı insanlığından uzaklaştırır, duyguları sökülmüşçesine davranışlara iter ve sahabe efendimizin söylediği gibi imanlarının sarsılmasına yol açar. Orucun bir faydasıda budurki insan duygularıyla daha çok hareket etmeye başlar. Yoldan geçerken çoğu zaman göz ardı ettiğimiz hatta görmediğimiz o insanlara bu ayda yardım eder, bu amaçla iftar çadırları kurulur ve bir ayda olsa karınlarının doyması sağlanır. Ne demişler açın halinden ancak aç anlar...
12 Eylül 2009 Cumartesi
HAYATIMIN AŞKINA (cevap)
Daha çok en çoklarını yapmalıyım şükürlerin...Sen bana bu hayatta verilmiş en büyük armağansın...Bazı durumlarda şansımın yağver gitmediğini şanssız biri olduğumu şansın insanda doğuştan bulunduğunu bende de bulunmadığını düşünürdüm...
Yanılmışım...
Meğer ben doğuştan şanslıymışım da haberim yokmuş ben en şanslılardanmışım da hiç haberim yokmuş... Sen benim hayatımdasın bundan daha ote bi şans var mı?
Varsın diğer istediklerim dilediklerim beklediklerim gerçekleşmesin...
Hayır derim hayırlısı böyleymiş derim de şanssızlık demem artık...
Çünkü şansın ne demek olduğunu seninleyken ogrendim...
Şans sensin.....
Senin varlığın senin nefesindeki sıcaklık senin şefkatin senin dokunuşun senin tenin senin bakışın senin öpüşün...
Şans bunlar...
Diğerleri hiç..
Şansım seni çok seviyorum....
1 Eylül 2009 Salı
Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun
Müzik ama müzik diyorum sürekli tekrarlanan basar ve tizlerden bahsetmiyorum bir gitar solosu, ney taksimi kendimizden geçirebilir bizi yada kılasik müzik hayvanların daha çok verim vermesini sağlayabilir, müzikoterapiyle hastaların ileşmesi hızlanabilir, kemençede ayaklarımzı yere vura vura sahneye atlamamızı, arabesk müzük inteharın eşiğinde kendimizi boşluğa bırakmamızı, müzik... İlham perilerinin etrafımızda dolaşması, eski sevgiliyi düşünmemize, deli gibi kaf sallamamıza, kendimizi jiletlememize, isyan etmemize, çiçeklerin daha hızlı büyümesine, uyumamıza, okadar çok duyguyu beslerki ruhumuzda.
Peki ya kuluplerde çalınan müzikler baslar ve tizlerden başka hiç bir şeyin olmadığı müzik gibi olan şey nedir bana sorarsanız sadece ritimdir ayağımızı yere vursak ses cıkmasada bir ritim verir işte budur sadece ritim insanlara bunu hisettirir ama bir sevgiliyi hatırlatmaz ... zancilerin kıçlarını salladıkları kılipleri ise para, şöhret, sex üçgeninde gidip gelirken insana sende bular gibi yaşamalısın, gerçek mutluluk budur diye haykırır insanda vay anasını satiyim adamlar nası yaşıyolar bide benim halime bak diye iç geçirir..... ama arabesk müzik öylemi adamlar ya balıkcı mehanesinde yada bi deniz kenarındalar. Zengin olsalar bile bi kızın arkasından ağlar paraymış şöhretmiş fasa fiso der adeta...
Hiphop, rap yine sadece ritimden oluşan bir müzik (çoğuda çalıntı) ve üzerine söylenen sözler ne insan sesinin güzelliğini anlayabiliriz nede müziğin insana verdiği duyguyu yaşayabiliriz peki ozaman neden gün geçtikce bu müziğe bağlanıyoruz çünki insanalara yapabilcekleri bişey gibi gelior yada sempatik neler sölemiş şuna bak okadar cümleyi nası bir araya getiriyolar vay .. diyerek dinliyorlar....
gerşçekte ise nedensiz yere şarkılar yerinde dururken anlam yükleyen hep biz oluruz bu yüzdendir herşey. Neyse demin dinlediğim şarkıda ne demiş zeki müren nede güzel demiş zeki müren ....
güzelsen güzelsin, yok mu benzerin?
goncadır ilk hâli bütün güllerin
aklımda kalmazdı yüzün, ellerin
ah bu şarkıların gözü kör olsun
31 Ağustos 2009 Pazartesi
Yatağımda değişen günübirlik parfüm kokuları...

Batılılaşmak ne demek acaba bir bilen var mı ya da doğruya yakın bi açıklama yapabilen ya da doğru yanlış bişeyler söyleyebilen....(?)
Eskiden olsa derdim ki kılık kıyafetin ortak noktada paylaşılması, bilimsel gelişmelere adaptasyon süreci, teknolojik hareketliliğe ayak uydurma silsilesi falan filan ...
Ama bugunkü açıklaması şu SARIŞINLAŞMAK...
Evet yanlış duymadınız sarışınlaşmak eskiden aptal diye atfedilen canlılar bugün batılılaşmanın miferleridir.O mis gibi kokuları, varla yok arasında karar veremedikleri elbiseleri,o çılgınca insanı azgınlığa sürükleyen kahkahaları ve en büyük batılılaşma parametreleri ise yaptıkları saçmalıkları..onlar olmadan kesinlikle batılılaşmaktan bahsedemessiniz (!)
Batılılaşmak toplumlar üzerinde sosyolojik açıdan bakılırdı eskiden ama günümüzde yataklarda gelişmekta olan tribünlerin boş olduğu sonradan entegrasyona gebe olan bir maçtan ibarettir...
Formaların renkleri ayırdedici olamaz tek bir renk vardır o da ten rengi işte batılılaşmanın rengi de budur ten rengi...
Farklılıkları yok mu var tabi maç sonunda batılılaşma zemininde kalan kokular o enfes kadın kokusuyla pahalı fransız parfümleri...
Rakibin ne derece kaliteli bu parfümünden belli olur...Sabah olduğunda rakibin sahayı terketmemişse bu onun yenilen pehlivan güreşe doymazlığından değil daha tam batılılaşamadığındandır...Gerçek bir batılılaşmış sarışını çılgınca yapılan bir maç sonrasında göremessiniz..Ben de batılılaşmayı böyle aktarmak istemezdim sizlere ama durum malesef ki bu..Hee ben bu kadar şeyi nerden biliyorum di mi bunun içinde bi kaynak göstermek lazım tabii..
Gördüklerimden, yaşadıklarımdan, duyduklarımdan ve tabii ki de YATAĞIMDA DEĞİŞEN GÜNÜBİRLİK PARFÜM KOKULARINDAN...
Saygılarımla...
29 Ağustos 2009 Cumartesi
Gök annenin asi çocuğudur YILDIZLAR...

Adı Sende Saklı

Bir müzik gibi gelir balkondan esen rüzgar.
Kahvem ve ben seni anarız
Hiç yaşanmamış seni hiç dokunulmamış sana dokunuruz.
Çoğu zaman sesim titrer her sabah unuttuğum cümleler.
Dinle gece uzun ve sessiz rüzgarım saçlarına geldiği vakit
Söyler şarkılarımı
karanlığa söyledim şarkılarımı.
adı bende saklı .....
28 Ağustos 2009 Cuma
Rakı Candır
Büyüklerimiz şöyle der rakı masasına oturmadan önce:Olum bakın ağzınızla için götünüzle değil,çünkü şişede durduğu gibi durmaz bu meret..
İşte herşey böyle başlar,herşey diyorum çünkü rakı masasında herşeysindir.Ama öncesine gidelim masaya oturma sürecine...
Bir ufacık Müzeyyen melodisi duymakla başlar rakı içme isteği.Toplanmışsındır akşam,muhabbet, goy-goy derken,herhangi bir arkadaşımızın cep telefonundan çıkan o ''kalın kadın sesi''...İşte o ses sohbetin bütün akışını değiştirir,''söyle Müzeyyen susma,bi yandan sus ulan kadın sus dertlerimi azdırdın'gibi naralar atılmaya başlar.O anda yaşça daha küçük olan hemen atılır,'yarın içiyo muyuz?'der.O atılır çünkü gencin içinde aşk acısı var, alev var rakıyla söndürmesi lazım ama ortamın en büyüğünden onay alması gerekli.O abimiz ağırdır,az konuşur öz konuşur,içindeki aşk acıları,dertler geçmişte kalmıştır ama hala sönmemiştir kor halinde durur,her Müzeyyen tıngırtısı o kor ateşe rüzgar olur,körükler...Abimizde yanar artık ve der ki, 'yarın akşam masadayız.'Gençler,yani biz öyle bi sevinirz ki sanki altın golü atmışız,sanki terkeden manita geri gelmiş gibi,sanki altılıyı tutturmuş gibi seviniriz..
Sabah erken kalkılır,paralar toplanır ve arabaya atlanır.Doldurulur mezeler,en kralından,kırkağaç kavunu alınır en sulusundan,peynir alınır en yağlısından,şalgam alınır en acısından ve en son alınır rakı..Bunun nedenini hala çözebilmiş değilim ama köfte pilav yerken herşey biter ama sona bi köfte kalır ya,onu bilerek sona bırakırsın buda onun gibi bişi büyük olasılıkla..Neyse hemen eve gelinir çünkü o rakının akşama buz gibi olması lazım,hızlı bi şekilde dolaba atılır.Akşamı beklersin,vakit geçmez bi türlü,bi yandan da rakı sofrasına meze olacak müzikleri sıralarsın 'playlist'ine..Hafiften başlar müzik sırası, sonra en ağırına, en vurucusuna doğru gider..
Güneş battıkça yüzündeki sırıtık ifade artar..Ve artık akşam olmuştur, hemen rakı moduna geçilir,çıkarılır tişörtler,atletle kalırsın, sandalyeye oturursun.Bi ayağın yerde,bi ayağında sandalyeye basmış bi şekilde durur çünkü dizine kolunu dayarsın.Bu rakı içme pozisyonudur.Bi arkadaşımız masayı hazırlar,kavunu dilimler suları doldurur ve sıra gelir rakıya.Rakı öyle hemen doldurulmaz masanın en büyüğü rakının kıvamını en iyi bilendir,o ne kadar dolduruyorsa bizede o kadar koyulur.Buz gibi suda eklenir ve en son şalgam doldurulur.Rakının pezevengi şalgam...Arka planda Müzo ablamız döktürüyo tabi..
Abimiz o ince bardağını kaldırır, ''kadınlara ulan'' der ve bizde abinin bardağının altına vururuz bardaklarımızı.Çünkü adet böyledir ve devamlı kadeh tokuşturulmaz ilk bardakla son bardak içilirken tokuşturulur o kadar.Rakı masasının da bi kültürü var yani.Sonra ilk yudumu çekersin bide bakmışsın ki ırmaklar,nehirler akıyo,kuşlar ötüşüyo,kelebekler sevişiyo..Öyle bi ortamda hissedersin kendini.Uzun uzun koklarsın rakıyı ki sadece karacigerin, miden, dilin, yararlanmasın bu şifa suyundan ciğerlerinde bayram etsin..
Rakı hayattır.Nasıl ki küçüğe sevgi büyüğe saygı diye bir durum var hayatta, bu rakı masasında da vardır ve bence bu durum ilk olarak rakı masasından çıkıp hayatta da uygulanmaya başlanmıştır.Bu saygının yanında çokta büyük samimiyet vardır o masada.O saygı duyduğun abi bi anda hüngür hüngür ağlar,çocuk gibi ve sen teselli edersin, yeri gelir sen ağlarsın onlar 'yapma be olum' der...Herşey olur herşey rakı masasında..
Ya öyle şeyler konuşursun ki,saçmalıkla felsefe arasında gidip gelirsin.Her masada olur şu muhabbet:Aga bu güneş neden her defasında doğudan doğupta, batıdan batıyor ya..
Saçma bi soru gibi ama bi yandan da düşünürsün,lan harbiden de neden böyle diye..
Atatürk..O bile çareyi rakı masasında bulmuş,oturmuş arkadaşlarıyla içerken samsun demiş, erzurum demiş, bide bakmış ki ülke kurtulmuş.Rakı masasında ülke bile kurtarılmış daha ne olacak.
Bir kız yüzünden aylarca, yıllarca acı çekersin,gözüne uyku girmez gecelerce,beynini oyalayan tek şey o kızdır ama o masada playboy olursun, kızların biri gelir biri gider,sanki o ana kadar kız yüzünden ağlayan sen değilmişsin gibi.Ama işte baştada dediğim gibi rakı masasında herşeysindir.Aslan olursun aslan, tıpkı kafası güzel farenin 'evin kedisini getirin bana ulan'demesi gibi.Delikanlının hası,ortamın kralı olursun yani öyle hissedersin, tek rakibin Usain Bolt'tur,THY'dir,Ronaldinho'dur...
En güzel sözler oracıkta çıkıverir ağızdan,'dibini görmeyen sevdiğini görmesin ulan',bu akşam şerefe değil şerefsizliğine içiyorum gibi..Nazım Hikmet'in adını duymayanlar içinden geldiği gibi şiir patlatıverir..
Rakı doktor yapar,hemşire yapar,padişah yapar,kahraman yapar,serçeyi kartal yapar,şahini doğan yapar,ağzı olup dili olmayanları sonsuza dek konuşturur,dinsizi imana getirir,imanlıyı kitapsız yapar vs. ama en önemlisi hüzünle eğlenceyi bir araya getirir.Sen bile şaşırırsın 'ulan ağlasam mı yoksa kalkıp oynasam mı? diye.Olur bu,feleğin şaşar.Mucize bitki ısırıgan otu nasıl kalıplaşmışsa,mucize içki rakı diye de bir kalıp olması lazım artık.
Rakı içmek sanattır,rakı masası da saygın bir ortamdır.Bu özel masaya oturabilmek için bağırmıcaksın,masaya el kol vurmıcaksın,ustana saygı gösterceksin,asla ondan önce kadehini bitirmiceksin,sek içmiceksin ve en önemlisi rakıya ihanet etmiceksin.Rakının olduğu masada asla başka bir alkollü içki bulundurulmaz.
Neyse dönelim tekrar masamıza, masanın en son hali şöyledir:Herkes en başta oturduğu sandalyede oturur durumda,kafalar geriye düşmüş,gözler kapalı,gücü yetenler hala ağzını oynatabiliyor, Müzeyyen hala söylüyo,sağlam kadın ona dokunmuyo tabi..Ama üstadımız sigarasını yakmış derin derin çekiyo çünkü değil ona bir 70 cl. lik rakı 170 cl.likte verseniz kesmez çünkü o adam feleğin çemberinden geçmiş be aga...
Rakı masası günü o abimizin sigarası eşliğinde kapanır ve hayat kaldığı yerden devam eder...
Artık en sevdiğim bitki anason.Üstünede bitki tanımam yani.Evimin çiçeklerini söküp anason dikmek istiyorum umarsızca.Fındık diil anason toplamak istiyorum.Anason kokulu kolonyalar,parfümler.deodorantlar,yemekler olsun istiyorum.Sevgilime gül değil anason götürmek istiyorum.
Ben Müzeyyene bağlıyorum üstad...
Saygılar.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Partiler Arası Polemikler ve Medya
Adı üstünde Milliyetçi Hareket Partisi. Milliyetçilik özelliğini ön plana çıkararak onu düstur edinen bir partinin demokratik açılımın içinde olması zaten saçma olurdu. Burada Akp’yi söylemlerinden dolayı eleştirebiliriz ama Mhp’yi neresinden eleştireceğiz. Onların bu açılıma ortak olması için partilerinin adını değiştirmeleri lazım. Ayrıca Mhp’nin açılıma destek vermesine çok da gerek yok. Bazıları da pekala bazı hususlara destek vermeyebilir. Kaldı ki Kürtlerin faşist uygulamalara maruz kaldığı yıllar geride kaldı. Bugün bir çok hakka ve özgürlüğe kavuşmuş durumdalar.
Kırmızı çizgileri anayasa olan bir devletin demokratik açılım yaparken nasıl kararlar alacağı sanıldığı kadar flu değil. “Kürtler’e bu kadar hak verirsek süreç bölünmeye kadar gider” diyenlerin korkmasına gerek yok. Çünkü tarihte görülmüş bir şey değildir ki savaşılmadan bağımsız toprak kazanılsın.
Bence medya partiler arası polemikleri yayınlarına taşıyıp saatlerce bunları tartışarak zaman kaybetmemeli. Tartışmaların konusunu yol haritası çıkarmak üzerine yoğunlaştırmalı, partileri bu yönde sıkıştırmalı. Bizde artık saçma sapan konuları tartışmayı kesip, sonuç odaklı tartışmalar yapmalıyız.
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Sevimli Şeytanlar
Boşuna isyan etmemiş şeytan Tanrı'ya :Madem ki kadınları yaratacaktın, o zaman beni neden yarattın?
Genelde sana katılmamayı yeğlerim şeytan ama bu konuda sana yüzde yüz katılıyorum.Bizi daha iyi anladığını umuyorum ve o tarafta bizi es geçip kadınlara öncelik vermeni diliyorum.İşlerine gelince o şirret sesleriyle 'bayanlar önden,bize öncelik tanıyın, hepmizi eşitiz' demesini biliyorlar.Al sana ön sıra.
Kadınları düşündüm bugün,düşündüm tekrar,bir daha düşündüm...Her defasında aynı kanıya vardım,aynı sonuç çıktı:'Ya bu kadınlar harbiden şeytan..'
Ama sonrada kafam, müzeyyen senar eşliğinde bi büyük rakıyı devirmişçesine bulandı.Neden?Çünkü şöyle bir durum var,'cennet anaların ayağı altındadır..' E bu analarda kadın en nihayetinde değil mi?Ne işi var şeytanın cennette?Bunu anlamıyorum işte.Bu kadınlar nasıl olurda bu kadar değişebilirler?Ya bu bukalemunları bile kıskandıracak cinsten bir değişim,bi ortama ayak uydurma durumu,bi renk değişimi değil midir?O kadar güçlüler ki heran her kılığa bürünebiliyorlar.Boşuna dememiş Dr.johnson:''Doğanın kadınlara verdiği muazzam gücü,yeryüzü kanunları sınırlar''diye.Bu ne demek?Yani bıraksan uçacaklar yav..
''Kadın ve erkekler eşittir'' Yok usta ya eşit filan değiliz.Bildiğin eziğiz biz ya bu kadınların yanında.Mutlak üstünler bizden bu böyle.'Kadın kısmısının saçı uzun aklı kısa' gibi saçma sapan sözlere inanmıyorum ben,inanmak isterdim tabi ki ama yok, öyle değil gerçekler.Gerçek şu ki en son yapılan IQ testinde en zeki insan bir kadın çıktı.Basit bir örnek veya istisna diyebilirsiniz, demeden önce okumaya devam edin.. Durum böyle olunca soruyorum kendime,madem kadınlar bizden daha zeki neden hiç 'Albert Einstein,Diyojen,Sheakspere,Freud' vs. gibiler kadın değil?Çünkü kadının işi bu değil.Kadın ne yapar?Aşık eder Einstein'i kendine,bir de bakmışsın bizim Einstein abimiz, kadının kendine has silahları karşısında fino köpeğine dönmüş,bildiğin 'lale' olmuş..Ne yaptın baba sen ya!!Nerde o, 'e=mc²'? He nerde? Ne çabuk unuttun.
İşte budur bence dahilik, yani o formül için demiyorum, dahilik kadının başarısında.
Freud hala kadınları çözmekle uğraşsın,bak kadın, formüller yüzünden beynindeki kıvrımlar bile kördüğüm olmuş Einstein'ı 2 dakikada çözdü.
Öyle birşey ki psikoz ustası Freud 30 sene uğraşmış ama yinede çözememiş,bulamamış bu kadınların ne istediğini,yok artık.Ulan gölge gibi, kovalıyosun kaçıyo,kaçıyosun kovalıyo..Ne yani ne istiyosun kadın?
Yalan söylersin mecbur kalıp,kadında tabi anlar yalanını hiçbir zaman yutmaz ya zaten.Ortalığı yakıp yıkar,konuşur, konuşur, konuşur, oracıkta yaşlanırsın ya.Ama kendisi en ufak bir durumda yalan söyler,gerçi hep yalan söyler sen arada sırada anlarsın ya da anlar gibi olursun ve söylemek istersin onu kırmadan 'bana doğruyu söyle' diye.Sonra ne olur? ''Ne yani yalan mı söylüyorum ben?''der ve çeker gider..Ne lan bu?!Ama yok herşeyi görmezden, geliceksin alttan alıcaksın,hep onun için bişiler yapıcaksın,yani hep ona,hep ona.Benciller..
Bencillik dedim de örnek veriyim en anlaşılanından.'Kadınlar kendilerini güldüren erkeklere bayılırlar.' Peki neden kendilerine gülen erkeklerden hoşlanmıyorlar ya da neden bizi güldürmeye çalışmıyorlar.Ve emin olun bu konuda da ne istediklerinden tam emin değiller.
Aristofanes...Bu adam miladdan önce yaşamış en büyük komedya yazarı.Bildiğin komedyen ya.O zamanlar öyle komedyende yok tabi, millet icat derdinde, 'aman ateşi bulalım,tekerleği icat edelim, diye söylene söylene yaşıyorlar,düşünün artık bu Aristofanes'in karizmasını.Ve bu adamın o zamanda,bırak kadının orasında ceviz kırmayı,göbek deliğinden zeytin yemeyi,kadının her gözeneğinde resmen tiramisu soslu kek yemesi lazımken bu üstadı bile çileden çıkarmışlar ve adam sonunda demiş ki:'Dünyada bir kadından daha beter bişi olamaz,tabi başka bir kadın hariç.' Lan adamı bile delirttiniz be...
İstediği bir hediyeyi ne yapıp edip alırsın,sen onun hediyeyi aldıktan sonra havalara uçmasını beklerken bir laf söyler:'Ben demesem almıcaktın yani'..Ya kadın!!Gerizekalı kadın!!Herhalde almicaktım,nasıl alabilrdim ki telepatimi kuriyim seninle aklınımı okuyim?Onu almazdım başka bişi alırdım...Böylede uzar gider bu mevzu sonra yine erkek alttan alır halbuki bu durum kadında olan bişi yani kadının ''doğasında'' var,ama 'alan' yine biz oluruz.Sonucu tatlıya bağlarız,biz bağlarız,erkekler,aciz erkekler,fifi erkekler.Fifiyiz lan biz..
Bir soru sorarsın,bir paragraf cevap gelir ya.Allah aşkına bir kez olsunda kız arkadaşıma bir soru sorduğumda veya iltifat ettiğimde, cevap tek kelime veya bir cümle olsun ya lütfen.Örnek:'Seni seviyorum Melisa'..dedikten sonra cevap:'Bende seni' olsun ya..Ama illa konusacak, sorular soracak,'neden bu kadar erken söyledin,demek ki beni gerçekten sevmiyorsun,2 ay sonra söylemeliydin'...Off çıldırcam şimdi.Duyuyo ya da okuyo o kadın ilişki uzmanlarından saçma sapan bişiler sonra bana saydırıyo.Ya bi kere sevmenin süresimi olur ben seni sevmek için 2 ay öyle durucakmıyım ve en ayar olduğum durumda şu,ulan kadın ilişki uzmanımı olur ya da olursa işte bizimde ilişkilermiz anca bu kadar olur.
Kadın ilişki uzmanı...Çıkarlar televizyonlara,sorun bize ey kadınlar tüm sorularınızı,paylaşın bizimle derler.Sorular zaten saçmadır,cevaplar ondan da saçmadır yani olayın matematiği şu,soru=bok---cevap=mavi bok...Bu kadar basit yani.Örnek soruda söyliyim bi tane içimde kalmasın.Soru:Rezzan hanım ben fifi almak istiyorum sevgilim Berk doberman alalım diyor ve biz hiç anlaşamıyoruz ne yapmalıyız? Hemen sevgili Rezzan'dan önce ben cevapliyim soruyu... Ulan kadın zaten sen bizi evlenince fifi yapıyosun bırak cocuk içinden geleni yapsın zaten senin istediğin er-geç olacak...Bir de Rezzanın cevabı:Bence ilişkinize yeni heyecanlar katın, ne biliyim gösterip vermeyin mesela...
Oha bu ne?!!Yorumsuz...
Yorumu size kalmış.Benim daha çok söyleyeceğim şeyler var bu kadınlar hakkında.Belki bu yazının devamı gelir.Ama ben bu kadınları düşündüm ,düşündüm,aga nedir bunlar?dedim kendime.Doğal olarak 'şeytan' lan bunlar dedim kendi kendime, ama abi 'sevimliler' be onlarsızda olmuyo şimdi itiraf et dedi o ''içimdeki kişi.''Oluyo lan dedim,olmuyo dedi,ben oluyo dedikçe,içimdeki kişi çok ağır laflar etti bana.Anladım ki en iyisi susmak, bırak kadınlar konuşsun, en iyi bildikleri işi yapsınlar,zaten olanada olmayanada karar veren onlar...
Dimi lan içimdeki kişi..
Hayır lan...
Saygılar...
1 Ağustos 2009 Cumartesi
İran’da Türk Etkisi
Hadi Selçukluları İran toprakları üzerinde diye geçelim. Peki ya Osmanlı... Sırf İran’a komşu oldukları için Osmanlı padişahları farsça şiir yazmıyorlardı heralde. Aslında Türklerin devlet politikası bu yönde olmuştur: Kültürlerin karışımını en güzel biçimde harmanlayarak cihan devleti kurup yönetmek. (Osmanlıcada, mimaride, askeriyede olduğu gibi)
1923 şahlık rejimine kadar Türklerin yönettiği İran’da Türk etkisi olmamış mı acaba? Buna da en basitinden İran’da yaşayan 30 milyon Türk’ü gösterebiliriz.
İran’ın babası Türk olan şu an ki dini devlet başkanı Ayetullah Ali Hamaney’in ve Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın halka Türkçe seslenmeleri ile ilgili video aşağıda. Ahmedinejad’dan fazla söz etmeye gerek yok. Seçim politikası olarak popülist davranıp İsrail’e takılıyor yine. Ama Hamaney’in böyle bir derdi yok. İran’da yaşayan iki ayrı ırkın bir millet ve tek vücut olduğundan bahsediyor. Türk’ün de Fars’ın da ezelden bu yana müslüman ve kardeş olduğunu söylüyor. Geçmişte kırgınlıklar yaşansa da İran farklı yönleri deşiceğine ortak duyguları görüyor. Darısı bizim başımıza.
31 Temmuz 2009 Cuma
Saklı Fantezilerimiz II
Yani hayalimde hemşireyle sevişirim ama bayan bi doktarla sevişmem diye birşey yok çünkü birgün bir bakarsın kendi tedavin için üroloji bölümünde bayan doktorlasın al sana fantezi...
Saklı olanı merak etme duygusu ne gariptir dimi?Görünmeyeni o kadar merak ederiz ki farkında olmadan saçmalık bataklığına saplanırız.Bir araştırmaya göre iç çamaşırlı bir kadın,çıplak bir kadından daha fazla heyecanlandırıyormuş bizi.Harbiden doğru, test ettim onayladım.
Hiç anlamıyorum biz erkekleri.Bizim etek altına bakma çabalarımızı.Ne renk?,dantelli mi?,g-string mi?,boxer mı?,slip mi? gibi meraklarımız var ya bizim.Ulan halbuki o kadını yani o eteğinin altına ne giymiş acaba diye merak ettiğimiz kadını denizde bikiniyle görünce neden şaşırmıyoruz?Neden tahrik olmuyoruz?Aynı şey değil midir?Ha külot ha bikini..Ama işte dedim ya illa gizliyi saklıyı görücez abi, öyle tahrik oluyoruz çünkü.O göstermeyecek biz çabalayacaz,merdivenlerden çıkarken gözlerimizi yavaştan yukarıya doğru kaydırıcaz,resmini çekicez,arkadaşlarımıza göstericez onlarda bize 'ulan çok kral adamsın' diyecek,biz de sanıcaz ki büyük iş başardık.Bu ne ya?..
'Bu ne ya?'diyorum ama ben düşünmüyor muyum sanki bunları?Yapacak bir şey yok erkeğim yani bu benim doğamda var..
11 sene eğitim-ögretim gördüm ögretmenlerimden.Hepsi de annem babam gibiydi ta ki mezun olduktan sonra birgün gazetede manken edasına sahip bir bayan ögretmenin ögrencisiyle defalarca kez ilişkiye girdiğini okuyuncaya kadar..İğrenç.. Lan bu fanteziyi içimdeki o kişi bile düşünememişti..Sonra başıma bela oldu bu yazı çünkü rüyalarımda jartiyerli elinde T cetvel olan, siyah çerçeveli gözlük takan, sarışın,tahtaya 'gel bana cenk, cenk ata bin, bin ata bin'diye yazılar yazan, argoda ''at'' diye tabir ettiğimiz bir kadın beliriyordu..
Günlerce yaşlı, şişman,şirret ögretmenlerle bir araya gelmeye çalıştım da anca öyle üstesinden gelebildim bu rüyalarımın..
Hizmetçilikten bahsedicem biraz ama dışardan baktığımız zaman bu sayfalarda hatta bu sitede hiç işi olmayan bi meslek.Ama dedim ya bizim fantezilerimizde sınır yok, erkeğiz olum biz.
Genciz ve hayallerimiz var, ileride zengin olmak, havuzlu ev almak gibi ama bunların sonuna hep şu cümleyi ekleriz,'bir de rus hizmetçi alıcam sonrada dünya varmış be diyicem'...
Birincisi neden hizmetçi alıyosun annenin karnından hizmetçiylemi doğdun?İkincisi neden rus?Neden?...
Neden?Çünkü adamın hizmetçi fantezisi varda o yüzden.Karşısına çıkaracak hizmetçiyi 'al sana zorunlu kıyafet listesi' diyecek.Süper mini etek,üstten 3 düğmesi olmayan, yani özellikle dikilmemiş,toplasan 2-3 düğmesi olan gömlek,ve başınada saçma sapan bi taç.Tacın anlamı şu:'Sen bu evin hizmetçisi olabilirsin ama gönlümün kraliçesisin'. Sonra hanımı yolla alışverişe,sende hizmetçiyle başla 'AlışVeriş'e.GitGel'ler yaşayın ilişkinizde..
Rus hizmetçi demişken unutmayalım Rus'lar zaten bizim en büyük fantezimiz ama geçenlerde farkettim yeni bir fantezi ırkı doğuyor bizim için:Japonlar..Neden Japonlar???
Çünkü erkeklerin çok büyük bir kısmının kendinden küçüklere ilgisi vardır,Örnek:liseli.E bu japonlarda minyon tip,ufak tefek, beyaz tenli,30 yaşındaki japon manitanın çıkardığı ses eşittir 17-18 yaşındaki çıtır bir kıza.Saf,güleryüzlü hepsi.Bizim türkler gibi bana şunu alsana,bunu alsana,caddeye gidelim mi?gibi biz erkekleri zora sokacak sorular sormazlar hiçbir zaman.Ve bizim türk kızları bin tane soru sorar,istek yapar, sen hepsini yaparsın ama sen onlardan tek bir şey istersin,Örnek:bizim ev boş gidelim mi?gibi. 2 saat nazlanır 'ne yapacagız orda?' der sanki bilmiyomuş gibi, en sonunda sen bıkarsın 'tamam lanet olsun gitmiyoruz hiçbir yere' deyip konuyu kapatırsın.Japonlara artan ilgimizde bu sayede oluşuyor.Sorunsuzlar.Benimde favorim japon abi şimdi doğruya doğru..
Bütün bu 'saklı' sapık fantezilerimiz arasında bir de tamamen saf,duygusal,aile yapımızıdan gelen bir fantezimiz vardır.Onuda şöyle dile getiririz:'Abicim eğleniceksin hertürlü işi yapacaksın ama en sonunda alacaksın köyden temiz,saf,başı hep yere bakan,gözleri senden başkasını görmeyecek olan bir kızı evleneceksin.' İşte bu! 'İşte bu' dediğim temiz köylü kızı hayalimiz için değil,işte bu bizim 'şerefsiz' yanımız olduğu için dedim.Oh ulan sen hertürlü kızla hayatını yaşa,çeşitli ırklar dene ama hayat arkadaşının tek gördüğü erkek 'toprağın oğlu sabuha' olsun.(Kafa yerden kalkmayınca olacak olan bu).
Yok abicim yemezler senin bu sapık fantezilerini.Bırak içindeki o sapık ne yapıyosa yapsın sen uygulama.Ben uyguluyor muyum peki?Bilmem.Eğer uygulamıyorsam fırsatını bulamadığımdandır.Eğer elime o tür bir fırsat geçerse,(örnek:japon kız arkadaş)bir dakika düşünmem içimdeki o kişinin dediklerini harfiyen uygularım.Neden?Neden mi?Dedimya en başta, erkeğiz olum biz...
Saygılar.
Belkide.
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Saklı Fantezilerimiz I
Bir de abarttığımız zamanlar olur, bekar bir erkeğin doğal davranışı olan hep daha güzelini istemek...
Kendimden örnek veriyim,güzel bir kız arkadaşım var ve bir gün daha güzelini görürsem, bu kız aynı zamanda benim yakın çevremdeyse üstelik bana yakınlık gösterirse hiç düşünmem ona giderim.He önceki kız arkadaşın ne olacak derseniz,o da benden daha yakışıklısını bulsun ben napiyim ben şimdiki fıstığa bakarım...
Benim bu davranışım hoş değil ama erkeğim napabilirm ve bu huyum evlenincede,ölene kadar da(en azından belden altım fonksiyonunu bitirinceye kadar) devam edecek tıp kı tüm erkeklerde olduğu gibi...
Şimdi başlıkta bahsettiğim konuya geliyorum yani elimde ne kadar güzel olsada evlide olsam o içimdeki kişi farklı yerlere doğru dört nala koşuyor...
Bir hastaneye gittiğimde hemen aklıma gelir hemşireler onlara doğru adımlarım hızlanır bişi yapacağımdan değil he içimdeki o kişi istiyor diye giderim.Çünkü o benim yapamadıklarımı yapar ben hemşireye sorular sorarım gülerim ederim, fiziğini gözden geçiririm ama o çoktan hemşireyi yatağa atmıştır kendi dünyasında işini bitirmiş sigarasını çekiyordur.Ama hiç bir zaman bir bayan hasta bakıcının yanına gitmem gitsemde içimdeki kişi böyle pusar,içine çekilir filan,yani kıpırdanma olmaz.
3 sene lise de okudum ve bir gün olsun liseli fantezim olmadı.Ne zaman ki liseden mezun oldum o günden sonra her gece rüyalarımdaydılar.Yüzüme yüzüme eteğini sallayanlar,gözlerimin içine bakarak elma şekerini yalayanlar,lolipop emenler...Halbuki 20 yaşında siyah saçlı beyaz tenli mavi gözlü bir kız önüme geçip lolipop emse, olacak olan, o anda canım lolipop çeker ve giderim bakkal amcadan lolipop alırım.Farkındaysanız mavi gözmüş beyaz tenmiş filan hikaye,odaklandığım yer lolipop.Ama işte bu işi bir liseli kız yapsa durumlar farklı oluyor.Bu durum aynen hemşirede olduğu gibi evlensem bile olacak bi olay.Komşumuzun çocuğuna tercih formu almak için liseye gittiğimde dış karakterim masumdur direk müdürün odasının yolunu tutar tercih formunu alır ve çıkar gider ama işte o içimizdeki kişi...O ne yapar?En canti takımları çeker lisenin yolunu tutar,en başta müdürün odasının yolunu bildiği halde nöbetçi kızla sohbet için ''müdür bey'in odası nerde?'' der.Dersler nasıl? der,erkek arkadaş olaylarına takılma önce okulu bitir der,ve bu sayede sevgilisi var mı onu ögrenir.Kimlik bırakmak gereksiz oldğu halde özellikle bırakır ki,nöbetçi kız ismini ögrensin yaşını ögrensin.Sonra içeriye girer,merdivenlerden çıkan kızları keser 10 kıza daha müdürün odasını sorar...Cengiz Kurtoğlu, Burhan Çaçan en büyük örnekleri değil midir?Burhan abi bıyıklı kocaman bi adam ama 'liseli ah o liseli kısacık etekli dar elbiseli' diye şarkısı var.Ben yazmadımya bunu, Burhan abi yazdı.E herkesin bildiği gibi Cengiz abinin de var 'LİSELİM' i..Ama bu adamların bizden farkı var,onlar 'sanatçı'...İçindeki kişinin isteklerini, arzularını şarkılarıyla dışa vurabiliyolar.Onlar sanatçı olmasaydı nerden bilecektik Burhan ve Cengiz abimizin liseli fantezilerini.Şarkılarıyla dışa vurunca bizde diyebiliyoruz ki ''oh ulan sadece bende yokmuş bu 'saklı' sapık fanteziler...''
Artık mutluyum içimde ki kişiyle o ne düşünürse düşünsün yadırgamıyorum ''oha lan yok artık''demiyorum çünkü bunları düşünen tek insan olmadığımı biliyorum.
Bundan sonra içimdeki kişiyle ilişkilerim nasıl mı olacak?Şu anda ne yapacağımı bilmiyorum , galiba bütün kız arkadaşlarıma liseli eteği giydirip kafasına hemşire bonesi taktırıp sus işareti yaptıracağım...
Saygılar...
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Aşk, Meyhane ve Sabun ...
Aşkın ilk tipinde herşey güzel gider, çok iyi anlaşan çiftler çok mutlu olurlar ve bazı insanlar derki aşk budur mutlu olmaktır; acı soslu aşkta ise bir aydan, altı aya kadar sevgili kalan kimselerin biranda ayrılmasıyla olur ve genelde bu tip bir aşkı savunanlar 'aşk acıcekmektir' gibi söylemleri vardır şimdi size bu iki tip aşkı ve aşkın bittiği yeri anlatıcam.
Çiftler ideal kişiler oldukarını anlayınca ve çıkmaya başlayınca önce tanıma evresi, çiftler birbirlerine bütün özelliklerini yaşayış biçimlerini anlatırlar, daha sonra gece fantazi everesi başlar yerim kukuşlarını gibi cümleler en sert erkekten bile duyulabilir. bi sonraki evre ise anlatıcak bişey kalmadığı evredir ve farklı bişeyler yapmaya muhtaçtırlar, eee, sonra, niye sustun gibi cümleler sıkca duyulur genelde ayrılıklar bu safada olur.
Gelelim ayrılık safhasına.... Ayrılan bir erkek hani erkek duygusal değildir die düşünürya kızlar b*k değildir tam tersine sürekli ayrıldığı kızı düşünür ve etrafına belli etmez. kimilerine göre bu aşk kimilerine göre ise saplantıdır. nedense ayrılık kızda

Peki ya bir erkek için aşkın bittiği yer ? Aşkın bittiği tek bir zaman vardır su ve sabun ( tecihen sıvı sabun ) zamanı....
İşte acısıyla tatlısıyla aşk bu şekildedir.

bir MEHTAP vurdu !

DARBOĞAZ FELSEFESİ

26 Temmuz 2009 Pazar
BU TÜRKLER TERS ADAMLAR . . .



Türk kılıçları ve yatağanlar
Bu iki tür kılcında kestin tarafları yine bize ters gelen içbükey kısmıdır Kılıcın ağırlık merkezi, kılıç yapımında Türk eğrisi olarak bilinen açısı ve ideal vuruş şekli diğer kılıçlardan farklı olduğu için kullanımı zordur. Ama iyi kullanan birinin elinde tahrip ve keski gücü, çağdaşı kılıçlardan çok yüksektir.
Daha büyük türk kılıçlarınında özellikleri yatağana benzer yine ağırlık merkezi için türk eğrisi kullanılmış ve sadece iç bükey üçtebirlik bölümü keskindir.


Küçük(!) Mutluluklar...
Hani böyle lolipopu emerken o sakıza geçiş anı vardırya şeker iyice incelmiştir önce çıtır çıtır kırarsın şekeri sonra sakıza ulaşırsın, hani böyle yarın pazardır ama sen bütün gün yarını pazartesi bilirsin sonra akşama doğru yarının aslında pazar olduğunu ögrenirsin ve bir gün daha geç uyanacağının sevincini yaşarsın,hani böyle sabah kalktığında elini telefona atarsın ve sevgilinin sana gece sen uyurken 'seni seviyorum' diye mesaj attığını görürsün,hani böyle orucunu açmak için ezanın okunmasını beklersin ama dakikalar geçmezya sonra televizyona dalarsın biranda ezan okunur farketmemişsindir bile masaya koşarsın,hani böyle gün içinde canın mantı çekerya olsada yesek dersin sonra sen farkında olmadan akşama annen onu çoktan sana hazırlamış olur,hani böyle dişin ağrırya duramazsın kıvranırsın ama birazdan bi bakmışsın ki geçmiş farkında değilsin,hani böyle sınavdan kötü puan beklersin sonucun kötü geleceğini bildiğin halde geçmek için dua edersinya ve sonuçlar açıklandığında beklediğinden çok daha fazlasını almışsındır şükredersin sürekli,hani böyle bir yere gitmek üzere yola çıkarsın ama geç kalmak üzeresindirya tam durağa varırsın ve o anda şansına bekleyeceğin otobüs gelir hemen atlayıp gidersin,hani böyle futbol maçı yaparsın ve senin takımın yenik durumdadırya önce bir tane atarsın 'belki...' dersin sonra bir tane daha yuvarlarsın yine gol olur takımın senin sayende kazanır,hani böyle istediğin bir şeyin senin olamayacağını düşünürsün ve hayal kurarsınya zaman geçer coktan senin olmuş sıkılmışsındır bile farkına varırsın şükredersin,hani böyle canın sıkılır patlarsın evde volta atmaya başlarsınya ve o anda dostların seni dışarı çağırır yüzünde hafif bi gülümseme olur,hani böyle uzun süre özlemini çektiğin akraban arkadaşın vs. olurya bir gün çıkıp gelir sen uyurken o salonda konuşur ve sen onun sesine uyanırsın,hani böyle dışarıda yemek yerken 2 tane içecek parası vermemek için içecekle yediğin yemeği aynı anda bitirmeye çalışırsınya ve en sonunda yemek bitmiştir ama hala birkaç yudum içecek kalmıştır son yudumları artık umarsızca yudumlarsın,hani böyle yaptığın işten çok emin değilsindirya ama sonrasında övgüler tek tek yağar sana,hani böyle sevgilini düşünürsün şuna bi mesaj atiyim dersinya tam mesaj atarsın o da aynı anda sana mesaj atar,hani böyle arkadaşlarınla sabaha kadar oturursunya dışarıda ezan okunur artık sonra birisi çıkar hadi namaza gidelim der herkes birbirini gaza getirir 'tamam lan, hadi lan' diyerek kavgaya gidiyormuş edasıyla namaza gidersin,hani böyle camın kenarında oturmuş dışarıyı izlerken yağmur yağmaya başlarya o anda ocağa çay koyarsın yağmurun keyfini çıkarmak için,hani böyle ışıkta beklerken yanında amca olurya sonra onun kolundan tutup karşıya beraber geçersin sana dua eder,hani böyle bırakıp gidersinde o tekrar gelirya ve senin hoşuna gider bu durum,hani böyle uzun bir yolculuğa çıkarsınya sonra otobüste tanıdık birisi çıkar artık yollar bitmesin istersin,hani böyle birisine bakarsın bakarsın sana hiç pas vermez üzülürsünya ama birden kendine özgüven gelir anlamsızca, 'amaan ben daha iyilerine layığım' deyip gülersin adımların hızlanır,hani böyle kimseyi tanımadığın bir ortama girecek olursun çok heyecanlanırsınya sonra ortama girersin ellerin titreyerek biranda tanıdık birini görürsün bütün zamanını onun yanında geçirirsin,rahatlarsın,hani böyle cornetto'nun dibini yemeye başlarsınya o anda sanki yaşama amacın cornettonun dibi içindir,hani böyle sessizlik anında ağzından çıkan bir cümleyle milleti karnı ağrıyıncaya dek güldürürsün,hani böyle ağlarsında içinde bi rahatlama olur,hani böyle etrafındakilerin tüm baskılarına rağmen horlamadığını savunursunya sonra bir gece kendi horlamana uyanırsın sırıtırsın,hani böyle uzun zaman o günün gelmesini beklersinya ve artık o gün bugündür,hani böyle alarmın çalmasına 1 dakika kala uyanırsınya sonra kalan 1 dakikayı yastığın serin tarafında geçirirsin,hani böyle yolda yürürken yağmur yağmaya başlarya herkes şemsiyesini açıp koşmaya başlar sen aksine adımlarını yavaşlatırsın, durursun onları izlersin ve ıslanırsın,hani böyle insanın az olduğu doğal ortamlar vardırya bağırırsın sesin eko yapar ve ısrarla ismini söylersin çünkü her defasında karşılığını alırsın,hani böyle delicesine pazarlık yaparsınya herzaman satıcı nereliyse sende oralısındır hatta zorlasan akraba çıkarsın ve bu rolü ustaca oynarsın sonundada senin istediğin fiyat olur bıyık altından gülersin,hani böyle bitti dediğin anda yeniden başlarya,hani böyle bir istersin iki olurya,hani böyle tereyağından kıl çeker gibi sıyrılırsınya işin içinden,hani böyle dışarıda kar topu oynarsında eldiven olsa bile acıyla karışık üşürya ellerin sonra girersin eve sıcak sobanın üstüne tutarsın ellerini portakal kokuları eşliğinde,hani böyle bi misafirliktesindir oturursun eğlenirsinya sonra eve girersin öyle bi sıkışmışsındırki sanki 1 hafta tuvalete çıkmamış gibisindir atlarsın tuvalete dünyalar senin olur, hani böyle espiri yaparsında kimse gülmezde bozulursunya sonra 'koy g.tüne onlar anlamadılar' dersin yoluna bakarsın umrunda olmadan,hani böyle...
Mutlu olduğum her anı paylaştım eger sizin farklı mutluluklarınız varsa paylaşın.
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Rejim dalkavukları ile imkansızı istemek
Ülkede işlerine gelmeyen olay vuku bulduğunda "Türkiye laiktir laik kalacak" naraları attıranlar, kendilerini her zaman rejimin en saygın müttefikleri gibi göstermiş, karıştıkları illegal hadiselerden de bu sayede aklanıp çıkabilmişlerdir.
Saldırırken sanki karşı taraf gelişmeyi istemiyomuş gibi gösterip "saatlerinizi 100 yıl geri alın" diyenler, Atatürk’ün yazdığı Nutuk’u bile sansürleyecek kadar bağnaz bir durum içerisindedirler. Devrimin sürekli yenilenmesi gerektiğinden bihaber, 80 yıl öncesinde yaşarlar. Değişimi ve gelişmeyi esas istemeyenler de kendileridir. Çünkü makamlarından olmak istemezler, durumlarından memnundurlar ve değişmek onlara mevkilerini kaybettirebilir.
Toplumların ilerlemesi için gelişmeye, değişmeye ve sürekli devrim koşullarına ayak uydurması gerekiyorsa, bu durumun gerçekleşmesi reytinglerini düşünüp abuk sabuk tartışma programı yapan medyayla, cumhuriyet rejimine rağmen elini suya sabuna sokmayıp siyasete karışmayan sivillerle ve yine cumhuriyet rejimine rağmen ısrarla halkı siyasete sokmayıp gündemlerine uyutmaya yönelik konuları alan siyasetçilerle hayli zor görünüyor. Bu duruma statükocu rejim dalkavukluğu yapanları da katarsak imkansızı istemiş oluyoruz.
19 Temmuz 2009 Pazar
HAYATIMIN AŞKINA ;
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,orada kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni.
Oysa ben senin yanındayken mutluyum Her gece yatacağım zaman ettiğim dua Allah’ım onu son bir kez görmeden canımı alma iste duy sevgilim seni çok seviyorum
Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim.Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.
Sevdim işte ötesi yok...
18 Temmuz 2009 Cumartesi
ötv indirimi ikinci öğretimde okuyana oldu bindirim (!)
Bugünlerde yurdumuzda YÖK ün yeni tasarısı olan harç zamları gündemde hem de ne zam...
Üniversitelerin 1.öğretimlerinde %7-8 arasında değişen 2.öğretimlerde ise %100 lerden bahseden bi zam.. Neymiş örgün öğretimin yarısını 2.öğretimler karşılamak zorundaymış..
Peki ama neden?
Ayrıca Batılılaşmaktan bahseden ülkemiz batılılaşmayı neresinden algılamakta bilinmez ama yaptığı bu uygulamalarla eğitimin önünü kestiğinin farkında değil midir ya da biri çıksın desin ki amacı şudur..
Doğru yanlış bi açıklama beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum ...
Yürüyüşler , coplanmalar, bi amaca hizmet etmiyor fakat bunun da böyle yürümeyeceğini devlet bilmek zorundadır...Avrupa'nın gelişmekte ve gelişmiş ülkeleri tırım tırım öğrenci beklerken, genç nüfus isterken bizim ülkemizde neden eğitimin önü bu zamlarla kesilmekte...
Beyin göçünün çok sayıda olduğu ülkemizde fırsat tanınmayan gençlerin imkan buldukları ülkede amaçlarını kovaladıkları unutulmamalı ve bir Türk ün neler yapabileceği unutulmasın...Türk ün Türkten başka dostu yoktu en büyük düşmanını da kendisini ilan ettirmeyin...
Anlayana ...
23 Şubat 2009 Pazartesi
Preveze Deniz Savaşı
Ressam Osman Nuri'nin Preveze Deniz Savaşını canlandıran eseri
Savaştan Önceki Durum
Barbaros Hayreddin Paşa bir Türk korsanıyken, yani daha Osmanlı'ya bağlı değilken; Cezayir ve Tunus’a yerleşmeye çalışan Avrupalılara, diğer Türk korsanlarıyla beraber kök söktürüyordu. Yavuz Sultan Selim de asker ve top göndererek bu yiğit korsanlara yardım ediyordu. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ise Barbaros Hayrettin Paşa İspanyolların zulmüne uğrayan yetmiş bin Endülüslü Müslümanı Kuzey Afrika sahiline çıkardı. Bu büyük olay karşısında Kanuni Barbaros'u İstanbul'a davet etti. Barbaros sahip olduğu toprakları ve kendisini Osmanlı'nın emrine verdi.
Savaş Hazırlığı
Osmanlı İmparatorluğu'nun karadaki üstün gücüne denizlerdeki üstünlüğü de eklenince Batı dünyası huzursuz oldu. Almanya İmparatorluğu, İspanya Krallığı, Papalık, Venedik, Ceneviz, Malta Şövalyeleri (daha saydırmayın Avrupa'nın alayı işte) birlik olup Türk donanmasını yok etmek istiyordu. Bu haçlı donanmasının başına da ünlü amiral Andrea Doria'yı getirdiler.Bizimkilerde boş durmadı. Kanuni'nin emriyle, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa donanmanın hazırlıklarına başladı.
Sayılar konusunda ortak bir görüş yoktur. Klasiktir ki batı tarihçileri Haçlı donanmasının gemi ve askerlerini az sayıda gösterip bizimkileri fazlalaştırmaya çalışırlar, bizim tarihçilerimiz de tam tersini yapar. Ama ortak görüş şudur ki: Haçlı donanması Osmanlı Donanmasından sayı olarak çok üstündü. Wikipedi'ye göre Haçlı donanmasındaki güçler: 162 kadırga,140 barça, 2.500 top, 60.000 asker; Osmalı donanmasındaki güçler: 122 kadırga, 160 top, 20.000 asker. TSK Deniz Kuvvetleri sitesinde de Osmanlı donanmasının yine 122 kadırga olduğunu fakat Haçlı donanmasının 262 gemiden oluştuğunu söyler. Yine bazı kaynaklara göre bizdeki asker sayısının 6.000 olduğu söylenir.
Savaş
Nihayet 27 Eylül günü Preveze önlerinde zamanın iki devasa donanması karşı karşıya geldi. Haçlı donanması peşpeşe 3 kat halindeydi, Andrea Doria ön sırayı kendine siper yapmış kendisi orta bölümde bulunuyordu.
Osmanlı Donanması ise Hilal düzeni şeklindeydi. Barbaros hilalin tam ortasında duruyordu. Sağ kanatta Salih Reis; sol kanatta büyük coğrafya ve matematik âlimi, meşhur denizci Seydi Ali Reis vardı. Turgut Reis ise arka hatta Murad, Sadık, Güzelce Reislerle beraberdi.
Rüzgar çok sert esiyordu ve bu durum bizim aleyhimizeydi. Andrea Doria bu fırsatı kaçırmayarak Osmanlı Donanması üzerine süratle ilerliyordu. Barbaros askerlerin morallerinin bozulduğunu görünce iki ayet yazdırıp gemisinin iki tarafına astırmıştır. Katip Çelebi Barbaros'un bu davranışını şöyle anlatmaktadır: "...Derhal Paşayı gazi iki ayet yazıp gemisinin iki tarafına bırakdıkda, rüzgar sakin olup barçalar hareketten kaldı. Kıssadan hisse budur ki, serdar olan namdarlar yalnız esbab-ı cismaniyyeye itimad itmeyüp kaadir oldukları kadar esbab-ı ruhaniyyeye dahi riayet ve itibar eylemek lazımdır."
Rüzgar kesilince Haçlı Donanmaları hareketsiz kalmış, Barbaros ise kürekçilerine emir vererek hücuma girişmiştir. Osmanlı'nın gemileri hafif, topları uzun menzilli; Haçlı'nınkiler ise ağır, topları kısa menzilliydi. Hilal şeklindeki donanmamız Andrea'nın kale gibi heybetli gemilerini teker teker batırmaya başladı. Osmanlı Donanması Haçlı Donanmasının, kendi gemi adedinden çok daha fazlasını batırdı veya yaktı. Andrea Doria çareyi kaçmakta buldu. Muazzam Haçlı Donanmasından geriye viran, harabe, mağlup gemiler kalmıştı. Türkler ise hiç gemi kaybetmemişler, birkaç yüz şehit ve yaralı vermişlerdi.
Barbaros, Boğdan Seferi'nden dönmekte olan Kanuni'ye öz oğlu Hasan Bey'le, Preveze zafernamesini göndermiş ve Yanbolu'da ordugahını kurmuş bulunan padişah, divanı toplayıp, zafernameyi komutanlarıyla beraber ayakta dinlemiştir. Katip Çelebi bu töreni şöyle anlatıyor:
"...Divan kurulup fetihname ayağ üzere okundu, Hakk'a hamd-ü şükr-i firavan ettiler."
Fıkra:
Bu savaş ile ilgili bir de fıkra vardır:
Haçlı Donanmasındaki gözcü Osmanlı Donanmasının geldiğini fark edince hemen Andrea Doria'ya haber verir. Andrea Doria gözcüye sorar: "Kaç gemi var?" Gözcü cevap verir: " 10 - 20 kadar." Andrea Doria: "Hemen bana kırmızı pelerinimi getirin." der. Gözcü "neden?" diye sorar, bunun üzerine Andrea Doria: "Savaşırken yaralanacagız. Kan izi belli olmasin ve de askerlerin cesareti kırılmasın." der. Gözcü aradan biraz zaman geçince yine gelir: "Amiralim 50 gemi oldular." Andrea Doria heyecanlanıp gözcüye şöyle demiş: "Pelerini boşver çabuk bana kahverengi pantolonumu getirin."
20 Şubat 2009 Cuma
Mehter Videoları
--------------------------------------------------------------
Hucum Marşı
19 Şubat 2009 Perşembe
Mehter
|
Dünyanın ilk askeri bandosu olması bakımından biraz tartışmalıdır. Roma İmparatorluğu'nda da askeri bando olduğu izlenimi çıkar fakat Türkler'in tarihinin her yerinde mehterin alametleri vardır. Daha ilk yazılı abideler olan Orhun Yazıtlarında bile görüyoruz mehteri. Türklerde bağımsızlık sembolü gibi bişeydir mehter. Nevbet vurduran artık Han olmuştur, Hakan olmuştur.
---------------------------------------------------------
Mehter Marşı denildiğinde herkesin aklına gelen, ama aslında ceddin deden olan marştan kısa bir bölüm:
Mehter Marşları
Gülbank
Çağrı
Marşlar:
Ceddin Deden
Mehter Marşı
Yelkenler Biçilecek ( Fetih Marşı )
Eski Ordu Marşı
Osman Paşa Marşı (Plevne Marşı)
Çırpınırdı Karadeniz
Genç Osman Marşı
Hücum Marşı
Hicaz Hümayun Peşrevi
Yinede Şahlanıyor
Buna Er Meydanı Derler
Mehter Remix
Gülyüzünde Göreli
Estergon Kalası
Akıncılar Marşı
Devlet Marşı
Sancak Marşı
Mehter Vuruyor
İhtiyatlar Silah Çatmış
Artar Cihatla Şanımız
Kırımdan Gelirim
Ey Gaziler
Rast Peşrevi
Ordunun Duası
Eski Malazgirt Marşı